Karaciğer sirozu, çeşitli nedenlere bağlı olarak gelişen parenkim hasarı, fibroz oluşumu, nodül varlığı ve karaciğer loblarının ve karaciğerin vasküler yapılarının bozulması şeklinde ortaya çıkan, kronik ve ilerleyici bir yapıda olan, karaciğer hastalığına verilen isimdir. Siroz hastalığı sonucu karaciğer dokularında meydana gelen hasara bağlı olarak karaciğer yetmezliği ve portal hipertansiyon oluşur.zayıflama, varis kanamaları, karın bölgesinde şişlik ve asit oluşumu, dalak büyümesi, kandaki albümin seviyesinde azalma, pıhtılaşma faktörlerinin düşmesi, bilurubin sayısında artma ve karaciğer kanserine kadar gidebilen ölümcül bir hastalık seyri görülür. Siroza neden olan olguların başında kronik viral hepatitler ve aşırı alkol kullanımı gelmektedir.
Siroz hastalığına neden olan en önemli etkenlerin başında alkol kullanımı gelmektedir. Ayrıca hepatit yani sarılık virüsleri de ( hepatit B,C ve D) siroz oluşmasına neden olmaktadır ve bu nedenlerle görülen siroz vakalarında karaciğer hasarı kalıcı olmaktadır. Karaciğerde fazla miktarda demir birikmesi ve safra kesesi hastalıkları ve kronik kalp yetmezlikleri de siroza neden olabilmektedir. Sirozun nedenleri kültürel, sosyal ve ekonomik koşullara göre farklılıklar göstermektedir. Batı ülkelerinde en önemli neden aşırı alkol kullanımı iken, Uzakdoğu, Ortadoğu ülkeleri ve ülkemizde ise viral hepatitlerdir.
Batı ülkelerinde hastalıklardan ölüm oranlarına bakıldığında siroz nedeni ile ölüm 10. sırada gelmektedir. Amerika’da ise siroz nedeni ile ölüm 12. sıradadır ve 2000 yılından bu yana 25000 ölümün nedeni sirozdur. 10000 kişinin ölümü ise siroz nedeniyle meydana gelmiş karaciğer kanserleridir.
Siroz hastalığının ilk belirtileri aşırı halsizlik, çabuk yorulmadır. Bunlarla birlikte iştahsızlık ve mide bulantısı görülür. Deride kaşıntı, cilt renginde sarılık, karın bölgesinde ve bacaklarda ödem, gaz şikâyetleri, kabızlık meydana gelebilmektedir.
Hastanın karaciğer bölgesinde kaşıntı, dolgunluk hissi ve ağrı meydana gelir. Karaciğer bölgesinde batma en belirgin hastalık belirtilerindendir.
Zamanla kişide bayılmalar görülür. Nöbetler halinde terleme meydana gelir. Hasta sürekli uyumak ister. Karında asit birikimi nedeniyle şişkinlik görülür. Dışkıda kan olması, aşırı idrar ve burun kanaması sirozun belirtileridir. İlerlemiş siroz vakalarında kilo kaybı, kas zayıflığı, özefagus yani yemek borusu damarlarında meydana gelen kanamalar meydana gelebilir. Siroz hastalığında beyin hücrelerinde de ölüm görülür. Bu da hastada konsantrasyon bozukluğuna sebep olur. Ayrıca siroz hastalarında vücut kıllarında da dökülme görülür. Hastalığın seyrine yani prognozuna göre bu belirtiler daha da kötüleşebilmektedir ve komplikasyonlar ortaya çıkabilmektedir.
Siroz hastalığının kompanse ( dengelenmiş) ve dekompanse ( dengelenememiş) olmak üzere iki evresi vardır.
Siroz hastalığı sinsi seyredip gelişen bir hastalık olduğu için vakaların ancak % 25 – 30 kadarı kompanse dönemde teşhis edilir. Klinik belirtiler oluşmadan ve bulgular görülmeden siroz tanısı yapılan rutin tetkikler ve biyokimya analizleri ile saptanabilir. Hasta başka bir nedenden dolayı hekime başvurduğunda yapılan fiziksel muayene sonucu hepatomegali ( karaciğer büyümesi), splenomegali( dalak büyümesi) saptanması ve bu durumların nedenlerinin araştırılması sonucunda ortaya çıkar. Kompanse dönemin başlıca belirtileri; çabuk yorulma ve halsizlik, sağ ve sol hipokondriumda( kaburga kemikleri ve yan tarafları civarı) ağrı, dispepsi ( sindirim güçlüğü) dür. Yapılan tetkiklerde ise serum aminotransferazlarında yükselme, gama glutamil transferazda (GGT) alkol kullananlarda yükselme görülür. Kompanse dönem uzun bir süreyi kapsar.
Dekompanse dönemdeki siroz hastalarında hayatı tehdit edici komplikasyonlar gelişir. Bunlar;
Periton boşluğunda 25 mililitreden fazla sıvı bulunması durumunda, asit varlığı kabul edilir. Asit sıvısı varlığı tespit edildiğinde, abdominal parasentez yapılarak nedeni araştırılır. Asit oluşan hastalarda öncelikle sodyum kısıtlamasına gidilir. Diüretik yani idrar söktürücü ilaçlar başlanır. Ve hastaya yatak istirahati önerilir. Diüretik ilaçların yatak istirahati ile birlikte alınması önemlidir. Çünkü sirozlu hastalarda asit bulunması durumlarında, ayakta duruş pozisyonunda sodyumun tutulmasını sağlayan sistemler aktif hale gelerek sodyum tutulumuna devam edilmesine neden olmaktadır. Eğer bu tedavilere beklenen yanıt gelişmezse hastaların periton boşluklarında biriken asit, parasentez yolu ile boşaltılır.
Sirozlu hastalarda asit oluşumu hastalığın seyrinin kötüye gittiğine işarettir. Asit gelişimi ile birlikte hastanın yaşam kalitesi düşer. Enfeksiyonlara yakalanma riski artar. Böbrek yetmezliği durumları gelişebilir.
Siroz hastalığı karaciğerdeki normal parankim dokunun kaybı ile meydana gelen, ilerleyen bir patolojik durumdur ve kroniktir. Hastalığın ilk evresi olan kompanse dönem yıllarca sürebilirken, dekompanse dönem dediğimiz kontrol edilemeyen evresine geçişle birlikte çeşitli komplikasyonlar ortaya çıkmaya başlar. Hastalarda ölüm genellikle sirozdan değil, oluşan bu komplikasyonlar sonucu gerçekleşmektedir. Dekompanse döneme giren hastanın hastalığının seyri yani prognozu kötüleşmeye başlamıştır.
Karın bölgesinde sıvı toplanması (asit), bilinç kaybı ( hepatik ensefalopati) ve sarılık bulguları geliştiğinde hasta dekompanse siroz evresine gelmiş demektir.
Sirozun ilk evresi olan kompanse dönemde karaciğer dokusunda meydana gelen , ödem ve yağlanma sonucunda, karaciğerde büyüme gözlenir. Dekompanse dönemde ise bu durum tersine dönmüştür. Karaciğer dokularında nedbe de denilen fibrozis oluşumu artmış ve fibrozise bağlı olarak karaciğer dokuları küçülmeye başlamıştır. Normal bir yetişkinin karaciğer ağırlığı 1500 gram kadarken bu dönemde karaciğer 350 grama kadar küçülebilmektedir. Meydana gelen fibrozis dokuları karaciğerin sağlam olan dokularının etrafını sararlar ve karaciğer dokusunda nodüllerin oluşmasına neden olurlar. Rejenerasyon nodülları denilen bu yapılar sebebiyle karaciğerin yüzey pürüzsüzlüğü kaybolur ve düzensiz pütürlü bir görünüm oluşur. Bu nodüller zaman içerisinde değişerek, premalign lezyonlara dönüşürler ve bu lezyonlara displastik nodüller denilir. Bu tip nodüller tomografide görünmez. Ancak manyetik rezonans yani MR ile tesbit edilebilirler. Sirozlu hastalarda bu nodüller görüldüğünde takipler daha sık yapılmalı ve bu nodüllerin karekterlerinin değişimi ve boyutları değerlendirilmelidir.
Dekompanse dönem siroz hastalarında meydana gelen metabolik değişiklikler şunlardır.
Dekompanse siroz aşamasına gelen bir hastanın karaciğeri, fonksiyonlarını kaybetmiş ve görevlerini yerine getirememektedir. Barsaklar ve karaciğer arasında, vücut için hayati önemi olan maddelerin taşınmasını sağlayan damarda kan akışı zorlaşmıştır. Karaciğer sirozu sinsi ve geç belirti veren bir hastalıktır. Hastalara tanı büyük çoğunlukla dekompanse evrede konur. Hastada bariz ve ciddi yakınmalar vardır. Halsizlik ve güçsüzlük artmış, gözlerin beyazında ve ciltte yaygın sararmalar oluşmuş, kol ve bacaklarda çürümeler meydana gelmiştir. Hastanın uykuları düzensizdir. Hastanın vücudunda örümcek ağına benzer yeni kılcal damar oluşumları görülür. Ellerde tremor dediğimiz titremeler görülür. Karnı asit nedeniyle şişmiştir. Ancak kollar ve bacaklar da zayıflamıştır. Şuur bulanıklığı, kişilik değişikliği, konuşma bozukluğu ve koma hali görülebilir.
Sirozlu hastaların ölüm nedenleri siroz değil genellikle sirozdan kaynaklanan komplikasyonlar nedeniyledir. Bu komplikasyonlar, portal hipertansiyon, asit sıvısı, karaciğer koması, karaciğer kanseri ve böbrek yetmezliğidir.
İleri dönem siroz hastalarında prognozu yani hastalığın seyrini tahmin etmeye yarayan en önemli parametre Child – Pugh sınıflaması adı verilen yöntemle yapılır. Bu yöntem karaciğer yetmezlik derecesini belirlemeye yarar. Bu yöntemde de siroz hastaları 3 gruba ayrılır. Child – Pugh sınıflamasında her evrede belirlenmiş parametreler vardır ve bu parametrelere belli puanlar verilir. Bu puanların toplamına göre Child A 5-6 puan, Child B 7-9 puan, Child C 10-15 puana denk gelmektedir. Child – Pugh sınıflaması skoruna göre hastalığın seyri hakkında bilgi edinilmiş olur. Child A evresinde karında sıvı birikimi yoktur ve karaciğer fonksiyonlarını düzenli bir şekilde yerine getirmeye devam eder. Child B evresinde karaciğer fonksiyonları yavaş yavaş kötüleşmeye başlar ve son evre Child C de ise hastanın karaciğeri iflas etmiş ve görevini yapamaz haldedir. Komplikasyonların görüldüğü dönemdir. Hastaya uygun bir verici bulunup karaciğer nakli yapılmalıdır.
Karaciğer sirozunda sınıflandırma
Karaciğerde meydana gelen siroz hastalığının sınıflandırılmasında kullanılan değerler oldukça çeşitlidir. Fakat yaygın olan sınıflandırma yöntemi aşağıdaki şekilde yapılır.
Siroz tedavisinde amaç, öncelikle erken dönemde teşhis konulabilmiş ise hastalığın dekompanse safhaya geçiş süresini olabildiğince uzun tutmaktır.
Dekompanse dönemde ise tedavinin amacı, karaciğer yetmezliği bulguları var ise bunları ortadan kaldırmaya yönelik olmalıdır. Fibrozisi azaltmak ve karaciğer kanseri oluşumuna engel olacak yaklaşım benimsenmelidir. Varsa viral yük azaltılmalıdır.
Karaciğer sirozu tedavisinde tedavinin çoğu oluşan veya oluşabilecek komplikasyonlara ( istenmeyen yan etkiler) yöneliktir. Bu nedenle semptomlar ( belirti ve bulgular) ve oluşan komplikasyonlar düzgün takip edilmelidir.
Bilindiği gibi siroz, uzun süreli ve ilerleyen bir karaktere sahip bir hastalıktır. Hastalık erken dönemlerinde hafif bulgu ve belirtiler verirken, gittikçe ağırlaşmaya başlayan bir tablo oluşur.
Siroz için en kesin tedavi karaciğer naklidir. Karaciğer nakli yapılmadan, siroz nedeniyle oluşabilecek diğer ağır komplikasyonların düzeltilmesi de çok zordur. 1980’li yıllardan sonra yaygın olarak yapılmaya başlayan karaciğer nakli ile hastalar yeniden hayata döndürülmektedir. Dünyada ilk başarılı karaciğer naklini Pittsburgh’da 1967 yılında Thomas Starzi yapmıştır. Fakat Türkiye’de hala karaciğernakli sınırlı sayılarda yapılmaktadır. Karaciğer için uygun donör bulmak oldukça zordur. Üstelik epey de pahalı bir yöntemdir. Ülkemizde organ nakli konusundaki alt yapı henüz tam olarak tamamlanmamıştır. Bu nedenle çoğu siroz hastasına karaciğer nakli hala yapılamadığı için, siroz tedavisi semptomatik ve komplikasyonlara yönelik gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle siroz hastalarında kompanse dönemi mümkün olduğu kadar uzatabilmek, karaciğer nakli ihtiyacını da mümkün olduğu kadar uzatabilmek tedavinin öncelikli şeklidir.
Karaciğer naklinin uygun verici bulunsa ve diğer şartlar sağlansa bile yapılamadığı durumlarda mevcuttur. Bu durumlar, enfeksiyonu olan hastalar, 65 yaş üzerinde bulunanlar ve kanser olan hastalardır.
Karaciğer sirozu karaciğer nakli gerçekleşmedikçe, hala irreversibl yani iyileşmesi imkansız bir durum olarak kabul edilmektedir. Karaciğerde meydana gelen fibrozisin geriletilebildiği ve yavaşlatılabildiği siroz çeşitleri, hemokromatozis ve Wilson hastalığından kaynaklanan sirozlardır.
Kompanse dönemdeki karaciğer sirozunda hepatosellüler yetersizlik erken teşhis edilmesi ve uygun tedavi yapılması çok önemlidir.
Siroz hastalarının kendilerine çok iyi bakmaları gereklidir. Sirozlu hastaların bağışıklık sistemleri zayıftır. Ve enfeksiyonlara sağlıklı kişilerden daha yüksek bir oranla yakalanma riskleri vardır. Bu nedenle hastalar ve hastaların bakımını yapan kişiler hijyen konusuna özen göstermelidirler. Hastaların bağışıklık sistemlerini güçlendirebilmek için özel beslenme ve diyet programları verilebilir.
Karaciğer sirozu olan hastalarda özafagus varisleri oluşmuş ise, bu damarlarda kanama oluşmaması için bant yöntemi ile tedavi uygulanabilir.
Özellikle dekompanse dönemde bulunan hastalar bakteriyel enfeksiyonlara açık olup ve daha fazla duyarlılık gösterirler. Prognozları daha kötüdür. Bu tip enfeksiyonların varlığı hepatik ensefalopati gelişimine yardımcı olurlar. enfeksiyon oluşmasına engel olmak veya oluşmuş enfeksiyonları kısa sürede tedavi etmek de siroz hastaları için hayati önem taşır.
Elektrolit bozukluğu durumuda sirozlu hastalarda çok karşılaşılan bir durumdur. Elektrolit bozukluğu olan hastalarda da hepatik ensefalopati tetiklenir. Tuzsuz diyetle birlikte fazla miktarda alınan solüt, diüretiklerinde dahil olduğu pek çok ilacın bir arada kullanılması, böbrek yetmezliği gibi durumların oluşması vücutta sıvı – elektrolit dengenin bozulmasına neden olur. Dekompanse dönemde sık karşılaşılan bu durum nedeniyle hastalar hepatik ensefalopatiye yakalanırlar. Hastaların elektrolit seviyelerinin takibi sık yapılmalı, enfeksiyon ve konstipasyon ( kabızlık) için düzgün bir tedavi düzenlenmelidir.
Bağışıklık Sistemi, vücudumuzun savunma fonksiyonlarını yerine getiren, oldukça spesifik ve karmaşık bir sistemdir. Bağışıklık sisteminin gelişmesi ve devamlılığının sağlanmasında gıdalarla…
Anoreksiya nervoza 'ya eşlik eden bozulmuş beden imajı çeşitli araçlarla değerlendirilebilir; bu araçlardan en sık kullanılan Yeme Bozuklukları Envanteri'dir. Anoreksik…
Hayvan Davranışlarının Psikolojik Temelleri; Bu gruplardan ilki; biyolojik alt yapılıdır ve genlerin kontrolünde içgüdüsel olarak gerçekleşir. Diğer grup ise; sonradan…
Alzheimer' in bilinen kesin bir iyileştirici tedavisi yoktur. Fakat doğru uygulanacak olan bir tedavi süreci ile hastalık büyük ölçüde kontrol…
Akciğer Kanseri, pulmoner kökenli heterojen bir grup kanserdir. Akciğer kanserinde temel amaç insanlar risk faktörlerinden (belirli mesleki maruziyetler yanında ilk…
Crohn hastalığının başlama yaşı genellikle 20- 30 yaşları arasındadır. Ancak crohn hastalığı aynı zamanda çocukluk döneminde de görülmektedir.
This website uses cookies.