Beslenme, sağlığın temeli ve insanın fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam bir iyilik halinde olmasına verilen addır. Bireyin ve toplumun sağlığının korunmasında ve hastalıkların iyileşme hızının artırılmasında, beslenme eğitimi önemli yer tutmaktadır bireylerin kendi yaşam şekillerine uygun diyetin nasıl olması gerektiği, sağlıkla beslenme örüntüsü arasındaki ilişkileri, besinleri işlerken besin sağlığının nasıl korunacağını, hastalık durumunda diyetin nasıl ayarlanacağının belirlenmesi ve bu konuda doğru alışkanlık kazanmaları beslenme eğitimiyle mümkün olabilir.
Bünyesinde bulundurduğu yağ miktarı yüzde 10’dan az olan karaciğerde bu miktarın artması karaciğer yağlanması olarak tanımlanır. Yağlanan karaciğerde biriken lipidlerin çoğu trigliseritlerdir.
Alkol, yağ asit sentez hızını ve yağ asitlerinin trigliserite çevrilmesini arttırır. Alkol, lipoproteinler şeklinde trigliserit salgılanmasını da bozduğu için yağ hepatositlerde birkir.
Akut kolesistit için genellikle konservatif tedavi yapılır. Oral beslenme kesilerek intravenöz beslenme (damar içi beslenme) uygulanır.
Enerji: Hastanın vücut ağırlığına göre planlanır. Hasta şişman ise zayıflatılmalıdır. Normal kiloda ise gereksinim kadar enerji verilmelidir.
Yağ: hem akut, hem de kronik kolesistitli hastaların diyetleri düşük yağlı olmalıdır. (Enerjinin yüzde 20- 25’i). Genellikle obstrüksiyona bağlı akut atak oluştuğu zaman safra kesesi inaktif hale getirilmelidir. Bu da düşük yağlı bir diyetle mümkün olabilir. İlk günlerde 20- 30 gr. verilir. Hasta tolere ettikçe bu miktar 50 gr’a kadar çıkarılır. Çok daha düşük yağlı diyetlerin kullanılması sakıncalı olabilir. Çünkü safra akımı uyarılamaz. Zeytinyağının safra kesesiyle ilgili hastalıklarda olumlu etkileri belirlenmiştir. Bunlardan bazıları;
Protein: Hastanın gereksinim duyduğu kadar vermelidir. Bu miktar ortalama günlük bireyin kilosu başına 1 gr olmalıdır.
Karbonhidrat: Düşük yağlı bir diyet planlandığından enerjinin büyük kısmı karbonhidratlardan sağlanmalıdır.
Bunların dışında, konstipasyon varlığında diyet bol posalı yiyeceklerden oluşmaı, enfeksiyon ve taş oluşumunu önlemek için bol sıvı (günlük en az 2 litre) planlanmalıdır. Az ve sık beslenme programı uygulanarak, gaz yapıcı besinlerden sakınılmalıdır besinlerin pişirilme yöntemine dikkat edilmeli (haşlama, ızgara, fırında vb.) gerektiğinde koruyucu olarak kolesterolden zengin besinler (sakatatlar vb.)’de sınırlandırılmalıdır.
Kolesistektomi sonrasında ise bağırsak sesleri alındığında oral sıvı beslenmesi uygulanır. Hastanın toleransına göre düşük yağlı normal beslenme sürecine geçilir. Toleransın kolay olabilmesi için ameliyattan sonraki ilk birkaç hafta ameliyattan önce olduğu gibi düşük yağlı bir diyet planlanır.
Sakınılması gereken besinler;
Ana nedene yönelik tedavi yapılır. Yemek yeme düzeninde bazı değişiklikler yapılmalıdır. Yemekler yavaş yenmeli, iyi çiğnenmelidir. Yemek yerken fazla konuşulmamalı, azar azar sık sık beslenilmelidir. Su yemek aralarında içilmeli, yemek sırasında tüketilmemelidir.
Akut semptomlar, mide bulantısı, ağrı durumunda ağız yolu ile bir şey verilmez. İntravenöz yani damar içi beslenme uygulanır. Daha sonra sulu, yumuşak, az posalı, uyarıcı olmayan besin öğeleri yönünde (özellikle protein, A, C, E vitaminleri ve demir) yeterli olan bir diyet uygulanmalıdır.
Midenin dinlenmesini sağlamak amacıyla yemekler az az, sık sık yenilmelidir. Yemekler çok sıcak ve çok soğuk olmamalı, yavaş yenilmeli ve iyi çiğnenmeden yutulmamalıdır. Gastritlerin mide sıvılarında askorbik asit düzeyinin düşük olduğu saptanmıştır. Bu nedenle her öğün C vitamini içeren besinlerle desteklenmelidir.
İlaç tedavisinin önem kazandığı ülserde, diyet tedavisi sürecinde belirlenen kurallara uyulması iyileşme ve komplikasyonları önlemede yarar sağlamaktadır. Ancak eskiden olduğu gibi teferruatlı diyet listeleri verilmemektedir.
Ülserde rafine karbonhidratın olumsuz etkileri vardır. Bu sebeple rafine karbonhidrat tüketen bireylerde, tüketmeyenlere oranla ülser görülme sıklığı daha fazladır. Bunların haricine rafine olmayan besinlerin tüketilmesinin faydasının olduğu saptanmıştır. Örneğin süzme bal, aside karşı koruyucu etki sağlar.
Yağ: Diyette yeterli düzeyde olmalıdır (enerjinin yüzde 30’u).
Linoleik asitten zengin çoklu doymamış yağlar organizmada prostoglandin yapımında kullanılır. Prostoglandin, gastik asit sekresyonunu azaltır ve mukozal bariyeri artırır. Yağlar ince bağırsağa girince; entegastron hormonunu uyararak asit salgısını azaltır. Bununla birlikte alt özofagus volümünü de düşürücü etkisi vardır.
Posa: Diyette posa yeterli sınırlarda verilmelidir ( 20- 25 gr). Posa özellikle duedoal ülserin tekrarlamasını önlemektedir. Suda eriyebilen ve genellikle sebze, meyve, baklagil kaynaklı posaların olumlu etkileri, hazır posalı yiyeceklere göre daha fazladır.
Süt: Süt içerisinde bulunan kalsiyum gastrik asit salınımı etkiler. Kalsiyum miktarının artmasıyla parteryal hücreler uyarılarak mide asidinin salınımını arttırır. Günde 1- 2 bardaktan fazlası önerilmemektedir.
Baharat: Özellikle acı baharatlar mide mukozasına zarar vererek klinik tablonun kötüleşmesine sebep olur.
Kafein: Kafein, gastrik mukozal hücreleri uyararak mide asidi salınımı arttırır. Bu sebeple kafein yoksunu bir diyet uygulanmalıdır.
Alkol: Alkollü içecekler gastrik mukozanın direncini azaltarak klinik tablonun ağırlaşmasına sebep olur. Yüzde 40 ve üzeri alkol tüketilmesi akut kanamalara sebep olabileceğinden, bu hastaların diyetlerinde alkol yoksunu olmaları şarttır.
Asitli meyve suları mide asidiklik seviyesini arttıracağından dikkatli tüketilmelidir. Mümkünse bu meyve sularının taze sıkılmış olanları tercih edilmelidir. Hazır meyve sularının içerisinde bulunan asitlik düzenleyiciler, gastrik mukozanın direncini azaltır.
Diyabet diyeti, hastanın; yaşına, cinsiyetine, diyabet tipine, sosyoekonomik durumuna, mevcut hastalıklarına, aktivitesine, çalışma saatlerine, eğitim düzeyine, kullandığı ilaçlara, kan şekerine ve beslenme alışkanlıklarına göre belirlenir.
Diyabetik diyette alınması gereken enerji vücut ağırlığına göre planlanır.
Az aktiviteli şişman bireylerde 20- 25 kal/kg, orta aktivitelilerde 30 kal/kg, çok aktivitelilerde ise 35 kal/kg olarak verilir.
Az aktiviteli normal kilolu bireylerde 30 kal/kg, orta aktivitelilerde 35 kal/kg, çok aktivitelilerde ise 40 kal/kg olarak verilir.
Az aktiviteli zayıf bireylerde 35- 40 kal/kg, orta aktivitelilerde 40- 45 kal/kg, çok aktivitelilerde ise 45- 50 kal/kg verilir.
Karbonhidrat: Gün içerisinde alınan enerjinin yüzde 50- 55’i karbonhidratlardan alınmalıdır. Tahıllar, kurubaklagiller ve sebzeler gibi kaopleks karbonhidrat içeren besinlerin tüketilmesi önerilir.
Yağ: Günlük alınan enerjinin yüzde 25- 30’unun yağlardan gelmesi gereklidir. Ancak alınan yağ türü önemlidir. Tekli doymamış, çoklu doymamış ve doymuş yağların her biri yüzde 10’luk ihtiyacı karşılayacak şekilde planlama yapılmalıdır.
Protein: Yüsek protein glomerüler hasarı artırdığından enerjinin yüzde 15- 20’si proteindn karşılanacak şekilde planlama yapılmalıdır. Mikroalbuminüri varsa bu miktar yüzde 10- 12 civarına çekilmelidir.
Posa: Gastrik boşalmayı geciktirdiğinden karbonhidrat emilimini azaltır. Bu sebeple posa miktarı 20- 35 gr. olacak şekilde ayarlanmalıdır.
Öğün sayısı: Besinler 3 ana öğün ve 3 ara öğün şeklinde tüketilmelidir. Bu durum insülinin daha dengeli kullanımını sağlar.
Vitaminler: Poliüri ve nöropati varsa B vitamini içeren besinler eklenebilir.
Ek olarak E vitamini günde 100- 200 mg önerilmektedir. C vitamini içeren besinler ise her öğün tüketilmelidir.
Tuz: sodyumla glikozun birlikte transportu, kan şekerinin yükselmesine neden olduğu için, hipertansiyon ve nefropati oluşabileceği düşünülerek günde 3- 6 gr. tuz alımı önerilmektedir.
Deneysel çalışmalar, diyetteki doymuş yağ asitleri ve kolesterolün serum kolesterol düzeyini etkileyen en önemli diyetsel faktörler olduğunu göstermiştir. Bu sebeple diyet planlamasında enerjinin yağdan gelen bölümü yüzde 30 ile sınırlandırılmalıdır. Bu yüzde 30’luk bölümün yüzde 10’u doymuş, yüzde 10’u çoklu doymamış ve diğer yüzde 10’u tekli doymamış olacak şekilde planlama yapılmalıdır.
Diğer diyetsel faktörlerden olan posa (özellikle çözünür nitelikte olan) serum kolesterolünü düşürür. Diyette bulunan posa içeriğinin artırılabilmesi için;
Diyet kolesterol düzeyini azaltmak için;
Koroner kalp hastalıklarından korunmak için:
Bağışıklık Sistemi, vücudumuzun savunma fonksiyonlarını yerine getiren, oldukça spesifik ve karmaşık bir sistemdir. Bağışıklık sisteminin gelişmesi ve devamlılığının sağlanmasında gıdalarla…
Anoreksiya nervoza 'ya eşlik eden bozulmuş beden imajı çeşitli araçlarla değerlendirilebilir; bu araçlardan en sık kullanılan Yeme Bozuklukları Envanteri'dir. Anoreksik…
Hayvan Davranışlarının Psikolojik Temelleri; Bu gruplardan ilki; biyolojik alt yapılıdır ve genlerin kontrolünde içgüdüsel olarak gerçekleşir. Diğer grup ise; sonradan…
Alzheimer' in bilinen kesin bir iyileştirici tedavisi yoktur. Fakat doğru uygulanacak olan bir tedavi süreci ile hastalık büyük ölçüde kontrol…
Akciğer Kanseri, pulmoner kökenli heterojen bir grup kanserdir. Akciğer kanserinde temel amaç insanlar risk faktörlerinden (belirli mesleki maruziyetler yanında ilk…
Crohn hastalığının başlama yaşı genellikle 20- 30 yaşları arasındadır. Ancak crohn hastalığı aynı zamanda çocukluk döneminde de görülmektedir.
This website uses cookies.