Panik Atak ve Yaşadıklarım

Merhaba değerli okuyucular.

Bugün çağımızın en sinsi hastalıklarından birisi olan ve hemen hemen her insanın hayatında farkından olmadan birkaç kez geçirdiği panik atak hakkında yazacağım. Sıkıcı, kalıplaşmış, klasik panik atak cümlelerinin dışına çıkacağız. Çünkü panik atağı bizzat yaşayan ve tedavi olan biri olarak anlatacağım sizlere.

Panik atak; ortada herhangi bir problem yokken, bir tehlike söz konusu değilken beynimizin tüm vücudumuzu uyararak, tüm organlarımızı hatta tüm hücrelerimizi tabiri caizse kaç ya da savaş pozisyonuna hazırlamasıdır. Dediğim gibi, aslında vücudumuzu alarma geçirecek ortada hiçbir problem yok ve bu tamamen beynimizin bize bir oyunu. Gerek geçmişte yaşadığımız olayların etkisi, gerekse stresli bir dönemden geçilmesi, an içinde yaşadığımız olayın beynimizde farklı çağrışımlar uyandırması ve beynimizin tüm vücudumuzu uyarması yani tüm vücudu ve kendini korumaya çalışması durumudur.

Peki, beynimiz bu önlemi alırken vücudumuzda ne gibi tepkiler meydana getirir?

Öncelikle kalp atışlarımız anormal bir şekilde hızlanmaya başlar ve kısa bir sürede kalp atışları maksimum hıza ulaşır. Vücudumuzu ateş basar ve yavaş yavaş terlemeye başlarız. Tüm kaslarımız gerilmeye ve kasılmaya başlar. Ellerimiz ve ayaklarımızda hafif bir titreme başlar. Vücutta bunlar olurken kişi kendinde olan değişikliğin farkına varır. İlk olarak nabız çok hızlı olduğu için kalp krizi geçirdiğini düşünür ve bu olanların üstüne bir de stres biner. Kişi ne yapacağını bilemez bir haldedir. Bu arada nefes alıp vermelerimiz düzensizleşir, göğsümüz daralır, zaman zaman vücudumuzda uyuşmalar meydana gelir. Anlamsızca bulunduğumuz ortamdan kaçıp gitmek isteriz. Sanki koşarsak panik atak orada kalacak peşimizi bırakacak gibi gelir. Çünkü o an tüm bu yaşananlar insana ölümü düşündürür ve kimse ölmek istemez. Herkes ölümden korkar.

Tüm bu yaşananlardan sonra, (çoğunlukla 5 – 10 dk) beynimiz bir aksilik olmadığının farkına varır ve vücudumuzu normal rutin şekline geri döndürmeye başlar. Yavaş yavaş nabzımız normal hızına döner, nefes alıp verişlerimiz normalleşir. Vücudumuzdaki tüm kasılmaların geçmesiyle çoğu zaman bir ağlama başlar. Sanki saatlerce çok ağır bir işte çalışmış gibi vücutta bir yorgunluk beynimizde ise bin bir düşünce varmış gibi bir ağırlık oluşur. Oldukça halsiz ve keyifsiz oluruz ve en fazla yarım saat içinde tüm vücudumuz rutin çalışmasına döner fakat beynimiz hala yorgundur ve kendimize ne olduğunu anlamaya çalışırız.

Panik atak sırasında hemen bir hastaneye yetişmeyi isteriz. Çünkü ölmek için daha çok erkendir. Genellikle de hastaneye gidene kadar atağımız geçer ve acil serviste doktor tavsiyeleri alırız. Atak sonrasında ise; Pek çoğumuz atak sırasında ilk olarak nabız yükseldiği için ve kalp krizi geçirdiğimizi zannederek önce kardiyoloji polikliniğinin kapısı çalarız. Doktorumuz çeşitli kan tahlilleri yapar ultrason ve efor ister. Sonuç olarak kalbimiz çok sağlıklıdır ama zaman zaman ataklarımız hala devam etmektedir.

Bazı zamanlarda ise ataklarda nefes alıp vermemiz anormal olduğu için göğüs hastalıkları birimine başvururuz ve sonuç da yine göğüs ile ilgili bir problemimiz yoktur.

En son çalacağımız kapı psikiyatri bölümüdür ve doğru kapı burasıdır. Bu arada ataklar gelip geçiyor diye bir şey yok tabi ki. Her atak geçtiğinde; “Bir sonraki atak ne zaman gelecek?” “Nerede gelecek?” “Bana kim yardım edecek?” kaygısı başlar. Bu tarz kaygılar ise, iğneden ipliğe tüm yaşam şeklimizi, hayatımızın tamamını olumsuz yönde etkiler. Atakların belirli periyotlar halinde tekrarlaması panik atak olarak değil de panik bozukluk olarak tanımlanır.

Olumsuz  görülen bu manzarayla birlikte; hiç iyileşemeyip, hayatımızın her anında bununla yaşamak zorunda kalacağımızı düşünmeye başladığımızda hastalığımızı da fark etmeye başlarız. Çünkü yaşanan ataklar neredeyse birbirinin aynısıdır. İşte bu noktadan sonra tedaviye başlamak için en büyük adımı atmış oluruz. Farkındalık…

Tedavi için ilaç tedavisi ve terapi şarttır. İlacı içtim geçecek diye bir şey ise kesinlikle yoktur. Sadece biraz daha zamana ihtiyaç vardır. Tabii bir de kişinin de tedavi olmayı istemesi gerekmektedir. Profesyonel bir destek tedavinin en büyük adımıdır. Kişinin kendisine düşen görev ise; atakları hakkında bilgilenmek, atakları nasıl engelleyebileceğini araştırarak öğrenmek  ve en önemlisi ise ölmediğini, yaşadığının sadece panik atak olduğunun farkına varmasıdır.

Panik atağı yaşayandan başkasının yani diğer insanların fark etmesi gerçekten zordur çünkü onlara göre her şey normal gözüküyordur. Zaman geçtikçe, kişi hastalığını öğrendikçe ve profesyonel destek sayesinde atakların sıklığı azalacaktır. Artık panik atak sırasında ne yapacağını bildiğin için atakların yıkıcılığı daha az olacak, hatta atak yaşadığını bildiğin için vücudundaki tepkilerin şiddeti bile azalacaktır. Bunların tamamı gerçekleştiğini görmeye başladığında, tedavi olamaya başladığını anlayıp zafere az kaldığından emin olabilirsin.

Unutmayın! Kimse panik atak yüzünden ölmedi ya da yatağa bağlı yaşamaya mahkum olmadı. Bu sadece beynimizin bizimle oyunu ve siz bu oyuna dahil olup beyninize nasıl davranması gerektiğini öğretecek tek kişisiniz.

Her zaman pozitif olun, hayata umut dolu gözlerle bakın ve stres yönetimini öğrenmeye çalışın. Hayat her şeye rağmen yaşamak için çok güzel… Bu hastalık yüzünden çok sıkıntılar yaşayan ve  hastalığı çok ağır atlatan biri olarak tek tavsiyem profesyonel doktor desteği ve doktorunuzun tavsiyelerini tam olarak yapmanız ve hayata sımsıkı tutunmanız. Gerisi kendiliğinden hallolacaktır.

Sağlıklı günler dilerim.

Tags: ,

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.