Sosyoloji Hemşirelerin Ne İşine Yarar

Sosyoloji Hemşirelerin Ne İşine Yarar ?

Sosyoloji Nedir ?

Sosyoloji  Fransızca “sociologie” sözcüğünden köken alan ve Türk  Dil Kurumu sözlüğünde “toplum bilimi “ olarak tanımlanan bir kelime. Anthony   Giddens  “Sosyoloji” adını verdiği kitabında şöyle diyor: “ Sosyoloji, insanın toplum yaşamının, insan grupları ile toplumlarının bilimsel incelemesidir.”  Bu açıklamaya göre sosyoloji insanı, toplumu, toplulukları ve bu toplulukları oluşturan  insanların  birbirleriyle  ilişkilerini inceler.
Sosyoloji ; insan davranışlarının kökenini bulmaya  ve bu davranışları insanın yaşadığı toplumla, etkisinde yetiştiği kültür ile ilişkilendirmeye çalışır.

Toplumun İnsan Üzerindeki Etkisi

Her toplumun kendine has özellikleri olduğu gibi, bir toplum içerisinde yaşayan bireylerin de o toplumun bir parçası olduğunu belirten işaretler vardır. İşte sosyoloji bu aşamada devreye girer ve bu işaretleri toplar. Oldukça basit öğelermiş gibi görünen bu işaretler o toplumun yapısını  çözmek için anahtar olabilir. Birey yaşadığı topluma ve kültürüne uygun davranışlar sergilemeye meyillidir. Bu şekilde davrandığı sürece toplum tarafından kabul görmekte problem yaşamaz. Gene  kültür bazı toplumlarda dini kurallar kadar, hukuk kuralları kadar  önemlidir ve bu kurallara nasıl uyum gösteriliyorsa kültüre de öyle uyum gösterilir ve itiraz edilmez. Toplum tarafından dayatılan kurallar ve kültür çoğunlukla birey üzerinde öyle güçlü etkiye sahip olur ki  bireyler bunun doğru mu yanlış mı olduğunu sorgulamaya gerek duymaz.

Hatta bu konuda soru bile sormaz. Çünkü kültürün sorgulanamaz bir tarafı vardır. Örnekle Doğu ve Güney Doğu bölgelerinde çoklu evlilikler, “berdel” adı verilen bir nevi değiş tokuş uygulaması, küçük yaşta evlilik oldukça sık görülen durumlardan. Bu bölgede yaşayan bir kız çocuğuna  gelecekteki hayalleri sorulduğunda kız “İkinci eş olmak istiyorum.”  şeklinde cevap vermiş. Nedeni sorulduğunda ise annesinin de kızın babasının ikinci eşi olduğu ortaya çıkmış. Her kadının hayalinin eşi için tek olmak  olduğunu  düşünebiliriz ancak bu kız çocuğunun hayali düşündüğümüz gibi değil; çünkü hayallerini şekillendirirken içinde yaşadığı toplumdan ve mensubu olduğu kültürden etkilenmiş. Genelin aksine çoklu evlilik yapan bir adamın eşlerinden biri  olmanın kötü olacağını ve kendisini mutsuz edeceğini  düşünmüyor.

Doğduğundan beri çevresinde  gördüğü durum bu olduğu için yadırgamıyor ve sorgulama gereği de duymuyor. Ama bu kız çocuğu ikinci eş olmak değil de evleneceği kişinin tek eşi olmak istese belki en başta yakın çevresi tarafından yadırganacak, bu düşüncesinden vazgeçmesi konusunda uyarılar alacak, belki uzun bir süre evlenemeyecek, evlense bile evliliğini sürdüremeyecekti. 

İşte bu kültürün dokunulmaz ve sorgulanmaz tarafı. Yalnızca Doğu ve Güney Doğu’da değil ülkemizin her yerinde bunun gibi örneklere rastlamak mümkün. Eğer kültüre ve toplumun geneline aykırı hareket ediyorsanız o toplumdan dışlanmanız  ve hayatınızda büyük küçük pek çok sorunla karşılaşmanız oldukça mümkün.

Sosyoloji Ne İşe Yarar ?

Bütün bunların aksine sosyoloji ve sosyologlar toplumun tersi yönde hareket ederler. Akıntıya karşı yüzerler ve içinde bulundukları toplumda neyin neden yapıldığını sürekli sorgularlar. Bu oldukça zor bir iş. Çünkü toplum sorgulayanları yadırgayabilir. Toplumdan soyutlanmadan hem de dışlanmadan bu sorgulama işini yapabilmek sosyolojik soru sorma işini  iyi yapabilmeyi gerektiriyor. Sosyolojik soru sorma, adının aksine sadece sosyologlara lazım olan bir soru sorma metodu değil. Aksine toplumun her bir ferdine günlük hayatının  geri kalanında fayda sağlayabilecek bir metod. Bu sayede toplumdaki çatışmaların, sen-ben kavgalarının, nefretin ve öfkenin azalacağını düşünüyorum. İnsanların  birbirine hoşgörüyle bakabilmesi, birbirlerini anlamakla mümkün oluyor. Davranışlarının sebebini bilmediğimiz birine hoşgörülü davranabilmemiz oldukça zor. Doğamız gereği ön yargı ve beraberinde gelen kin ve öfke duygularını kuşanmış bir vaziyette buluyoruz kendimizi. Bunu aşmanın, her seferinde aynı noktada takılıp kalmanın yolu karşımızdakine, içinde bulunduğumuz topluma, mensubu olduğumuz kültüre daha  geniş bir pencereden bakıp daha çok soru sormayı gerektiriyor. Sormadıkça cevap alamayacağız. Sormadıkça sonuca ulaşamayacağız. Kavgaya ve kin tutmaya devam edeceğiz. Kutuplaşmadan ve soyutlanmaktan asla kurtulamayacağız.

İşte sosyoloji tam bu noktada toplumun imdadına yetişen bir alan. Bize soru sormayı ve aldığımız cevapları daha iyi irdelemeyi öğretiyor. “Sen bu toplumun üyesisin  ve bu sebeple bu şekilde davranıyorsun. O başka bir toplumun üyesi ve onun da davranışlarının sebebi var” diyebilmek bu yolda atabileceğimiz ilk adım. “Bana bağırdın” sitemi yerine “Bana neden bağırdın” merakı içerisinde olmak insan ve toplum ilişkilerini düzenleme konusunda daha fazla yol almamızı sağlar diye düşünüyorum.

Sosyolojiye hayatın her alanında ihtiyacımız var. Ancak bazı alanlarda sosyolojiye ve  sosyolojik soru sormaya daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Genel olarak hizmet sektörü sosyolojik soru sormaya en çok ihtiyaç duyulan alanlardan. Bu alan içinde de eğitim ve sağlık özel bir yer kaplıyor kanaatimce. Bu alanlardan biri anne kucağından okula adım atan çocukların bulunduğu, diğeri  sağlığını kaybetmiş ve hayatı bu sebeple düzensiz ve sıkıntılı bir hal almış olan hasta insanların bulunduğu alan. Her iki alanda çalışmak da normalin üzerinde bir özenle davranış sergilemeyi gerektiriyor. Ancak sağlık alanını ele alalım istiyorum.

Hemşirelikte Sosyoloji

Sağlıklı olma,   Dünya Sağlık Örgütü(WHO) tanımlamasıyla şöyle  açıklanmış: “sadece hastalıklardan ve mikroplardan korunma değil, bir bütün olarak fiziki, ruhi  ve sosyal açıdan iyi olma hali”. Dünya  üzerinde en çok kabul gören tanım bu.  Sağlık sadece fiziki olarak iyi durumda olmayı değil, ruhsal ve zihinsel açıdan da huzur içinde hissetmeyi gerektiriyor. Halihazırda sağlığın tanımı bu kadar kapsamlı iken sağlık çalışanlarının sığ bir yaklaşımla hastaya sağlık hizmeti vermeleri düşünülemez. Doktor, hemşire, ebe, diyetisyen, fizyoterapist, sekreter, eczacı, temizlik personeli, hasta yönlendirme görevlisi, psikolog… Liste uzayıp gidiyor. Süreç içerisinde hastayla iletişim kuran kim olursa olsun hastanın en etkin biçimde sağlık hizmeti almasına yardımcı olmak için sosyoloji ve psikolojiden biraz da olsa anlamak durumunda. Çünkü hasta  diye tanımlanan insan yalnızca fiziksel problemleri olan insan değildir. Ruhsal bir problemin içerisindeyse bu da bir hastalıktır ve tedavi edilmelidir. Üstelik tedavisi fiziksel problemlere göre daha hassas davranmayı ve doğru soru sorabilmeyi gerektirir. Doğru soru sormak işi da ancak sosyolojik soru sormayla mümkün  oluyor. Çünkü problem bazen kişinin kendisinden kaynaklanmıyor olabilir. Belki aile, arkadaş çevresi, yaşadığı toplum, mensup olduğu kültür hastalığın etiyolojisinde rol oynuyor olabilir. Burada hemşirelere çok büyük görevler düşüyor. Çünkü hasta hastanede kaldığı süre boyunca en fazla hemşirelerle iletişim halinde oluyor. Farmakolojik tedavinin düzenlenmesinden tutun, beslenme, boşaltım, uyku düzeni; hastanın anksiyetesinin azaltılması, hastaneye ve tedaviye uyumunun sağlanması, hastanın öz bakım eksiklerinin giderilmesi hemşirenin sorumluluğunda. Bunların dışında hastada ruhsal  problemlere neden olan her durum da hemşirenin iyi gözlemi sayesinde ortaya çıkarılabiliyor.

Fiziksel, ruhsal veya zihinsel problemlerin altında yatan  ikincil nedenleri bulmak ve tedavinin gidişatını buna göre düzenlemek hemşireliğin görevlerinden. Bunu yapabilmenin yolu hastanın davranışlarına sosyolojik pencereden bakmak ve soruları buna uygun şekilde sormak. Örnekle hastanede yatan hastalarda anksiyete büyük bir sorundur. Tedavinin nasıl ilerlediği, ne zaman taburcu olabileceği, eski sağlıklı haline tekrar kavuşup kavuşmayacağı hastaların zihnini kurcalar. Bu sorular hastaların pek çoğunda anormal davranışlar sergilemeye  neden olur. Kimi sürekli uyur, kimi yemek yemez, kimi uykusuzluktan yakınır, bir başkası sürekli hastane koridorlarında dolaşır. Bir diğeri sürekli hemşireyi yanına çağırarak sorular sorar, bir şeylerden şikayet eder. Bu davranışların temelinde hastanın hastaneye yatmasıyla oluşan gerginliğin etkisi var. Eğer hemşire hastanın kliniğe kabulünden itibaren hastanın yanında olur, sorularını cevaplarsa bu anksiyete belirgin oranda  düşüyor. Hastaya neyi neden yaptığını açıkladığınız zaman size karşı ön yargılı veya öfkeli olmuyor. Davranışlarınızın sebebini bilirse tedavisinde size yardımcı oluyor ve bakımına  istekle katılıyor. İşte sosyolojinin en büyük faydalarından biri. Eğer aynı hastane ortamını paylaştığınız ve belirli bir süre aynı toplumun (hastane topluluğu)  üyesi olduğunuz hastaya eylemlerinizin sebeplerini açıklarsanız; daha önemlisi bu konuda sorular sormasında destek olur ve cesaret verirseniz hastanın size karşı tepkileri normalleşiyor. İşinizi kesintiye uğramadan rahatça yapabiliyorsunuz, tedavinin verimi artıyor, iyileşme süresi kısalıyor ve hepsinin ötesinde işinizi keyifle yapıyorsunuz. Bu kadar faydaya erişmenin temelinde ise bireyin davranışlarını anlamlandırmaya çalışmak var. Ön yargı göstermeden davranışlarının sebebini merak etmek ve bunları sormak var. Doğru soruyu sorduğumuz ve aldığımız cevapları doğru okumayı öğrendiğimiz takdirde hayatımızın her alanında özellikle iletişimden kaynaklanan problemleri en aza indiririz. Kutuplaşma ve soyutlanma problemlerini aşar ve daha güvenli, daha mutlu, huzur içinde yaşayabileceğimiz bir topluma kavuşuruz.

Tags:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.